28 Aralık 2012 Cuma


''Şimdi, bütün hikayeni anlatacaksın. Hepsini yazacaksın. Bana hikayeni tekrar tekrar anlatacaksın. Bana bütün gece yürek paralayan boktan hikayeni anlat. Anlattığın şeyin sadece bir hikaye olduğunu anlayacaksın. Ve aynı şeyleri bir daha yaşamayacağını. Anlattığın hikayenin sadece kelimelerden ibaret olduğunun farkına vardığında, geçmişini bir kağıt gibi buruşturup çöpe atabildiğinde, işte o zaman senin kim olacağına karar vereceğiz.''

Chuck Palahniuk - ''Görünmez Canavarlar''



26 Aralık 2012 Çarşamba


Çay. Çay içiyorum kaçak çay çok güzeldir, istersen sana da söyleyebilirim bir tane demli ve şekersiz. Bu kadar. Bugün otobüs durağında beklerken, yaşlı bir teyze önümden geçiyordu. Durdu ve bana bakarak –ziraat bankası ne tarafta diye sordu, Cevap vermedim, işaret parmağımla ileriyi gösterdim. Teyzenin yüzünde ki o ifadeyi hayatım boyunca hiç unutmam. Yaşlılık gerçekten de zor.

İlkokul.

2 yada 3,bilmiyorum.

Muhtemelen 2.

Komşu, komşunun külüne muhtaçtır.

kül nedir ki ? diyor öğretmen,

kül kadar kolay elde edilebilicek bir şey yoktur di mi çocuklar ?

Herhangi bi şeyi yaksak kül elde edebiliriz. Ama, bu atasözünden

Çıkarılıcak ders şu; komşular iyi geçinmelidir, birbirlerine iyi

Davranmalıdır, ne zaman birbirlerinin nesine ihtiyaç duyacaklarını

bilemezler. O yüzden komşularımıza iyi davranıp onlara iyi muamele etmeliyiz.

Öğretmenim enstitü mezunuydu

karanlık yıllarda yetişmişti yani.

Ruslar, çoktan uzaya uydularını fırlatmış, amerikanın uydusuna mıh gibi çakmıştı

Muhafazakar kadındı; biliyorum bunu

çünkü asker eşiydi

Kadın bildiğin

‘‘Yavşaklıkta bir sakınca yoktur, ne zaman kimin lazım olacağı belli olmaz, akıllı olun lan !’’

gibi bi dersi, erdemli erdemli anlatıvermişti ve

her gün beni müdüre şikayet ederdi

Şimdi anlıyorum..

Günümüz şartlarında ki insanları düşünüyorum da 

Kadın haklıydı yani.

23 Aralık 2012 Pazar


Şimdi ortalama insan ömrü 50-60 yıl desek,
Bir insan için büyüme ve
Tam anlamıyla kendi kendine hareket edebilme yaşı 20-25 desek,
Evlenme yaşınıda ortalama olarak 30 alırsak,
Bu durumda demek ki kendimize geldikten şöyle bir 5-10 sene
İçinde,
Geriye kalan ve şimdiye kadar yaşadığınız hayatın 2 katı süre olan
30-40 yıllık hayatınızı, paylaşacağınız kişiyi seçmeye/bulmaya
Çalışarak geçiriyorsunuz
Ve geri kalan zamanda onunla olucağınıza dair söz veriyorsunuz.
Manyak mısınız nesiniz siz ?

20 Aralık 2012 Perşembe

Sefer saatlerini ezbere bilen adamlardan olmadım hiç. Hayatımda gördüğüm en cool adam bir inşaat işçisiydi. 2 sokak aşağıda mahallenin en alt tarafında dedemin yattığı mezarlığın duvarı. Yontulmaya yüz tutmuş taşlar,yontulmamış adamlar ve biraz çimento falan. Sevgi görmemiş nasır tutmuş eller şefkatsiz ve öyle asabi inip kalkıyor ki, Ayakkabıların topukları ve siyah çoraplar. Bazen bir şeyleri anlatırken özne ve yükleme gerek kalmıyor. Oysa aksini öğretmişlerdi, imzalanması gereken kağıtlar, kağıtları imzalayacak adam ve o adam her zaman bir kaleme muhtaç. Hayatımda gördüğüm en cool adam molasında duvara yaslanmış, sigara içiyor. Soruların çoğu gereksiz ve bir o kadar aptalca. Ben bunu henüz bilmiyorum. Dedemin mezarında sefilleri okuyacak kadar veledim henüz. Bir şeyleri imzalayacak adam mutlak hareketsiz. Bakışı sabit kıpırdamıyor bile, ah biraz açıldı ve evet bir nefes daha çekiyor sigarasından, sonra yine sabit. 

Güneşin hissedilen sıcaklığında düşünemiyor bile. Belkide anlamsız düşünceleri ve sabit olmayan fikirleri yüzünden bir cevaba ihtiyacı var. ''Kalem taşıyacak olsam memur olurdum '' demekten kendini alı koyamıyor. O benim gördüğüm en ''cool'' adamdı fantastik bir filimde...

16 Aralık 2012 Pazar


Saat sabahın körü, 04.18 fakat etraf halen karanlık. Birkaç dakika öncesine kadar endişeli ve üzgündüm.  İnternet'te sayfalara bakarken tesadüfen öz-güven örneği gördüm. Haz aldım biraz. İnsanlar berbat şeyler yaptıklarında bile bunları yayınlıyor, gösterme çabasına giriyorlar. Ben yapamazdım, yapanlarla alay etmek ise ayrı bir keyif. Aslında seviyorum böyle insanları, bir insan nefret ettiği insanı sever mi ?  Hatta hakkında düşünülmemesi gereken insanları bile seviyorum, Hepsini seviyorum lan. Keşke bu öz-güven patlamasını paylaşabilsem, ama elimde olmayan bir şey. Gizemli bir şekilde alay etmek de güzel geliyor.

Ha bu arada hakikaten boktan bir insanım, elbet bir gün her şey düzene girecek, elbet bir gün herkes birbirini anlayabilecek. Keyifliyim şu an. Keyifli bir yazı yazmak ta neşeli oluyor. Birde takip edilme hissini yaşamak ne bilim garip, hayat garip, garip hayat. Bir insan sizi takip etse o insanı denize bile sokarsınız, Denemedim ama kesin olur yani, çok eğlenceli olur hatta.

Bu kadar sığ olmam benim suçum değil, aslında tamamıyla benim suçum değil
en azından
dolayısıyla, biraz derin görünmeye çalışmam,
istemsizce ve çoğu zaman farkında olmayarak
biraz hoşgörüye layık görülebilir,
bu kadar sığ olmasaydım çünkü
Derin olurdum
O zaman da nasıl görün düğümün önemi olmazdı değil mi  ?



8 Aralık 2012 Cumartesi


Doğarken bir element kadar saf  doğuyormuyuz gerçekten

bilmiyorum.

Muhtemelen öyle ölmüyoruzdur ama.

Geçen Cuma namazına gittim orda ilginç bir anımı anlatma gereği duyuyorum.

Yağmur yağıyordu hızlıca Ben, Aykut ve Talip camiye girdik.

Çok kalabalıktı.

Ayakkabımı çıkardım ve herkes gibi ayakkabılıklara koydum.

Safları sıklaştırdık.

Yanlış bir şey vardı.

Ben namaz kılmasını bilmiyordum.

Aykut benim yaptıklarımı yap dedi. Bende tamam dedim.

Birden namaz kılmaya başladık, ben Aykut’u takip ediyordum.

Onun yaptıklarını yapıyordum

Her şey çok güzel gidiyordu.

Namaz sırasında birden; arkamda ki adama çarptım…

Hemen dönüp göz teması kurup özür dilerim tarzında elimi kaldırdım.

Adam çok şaşırdı.

Bir anlık boşluğuma geldi aslında, yoksa böyle bir şey yapılmayacağını biliyordum.

Namaz bittikten sonra Aykut ve Talip bana gülüyorlardı. Çok mu komik lan dedim neden gülüyorsunuz. ‘Beniyibirinsanım’ dedim. Camiden çıktıktan sonra baya bi dalgasını yaptılar. O gün şunu anladım, İnanmayı bırakır bırakmaz, inanılmaz bir iştahla, inananlarla ve inancın gereklilikleriyle alay edenlerin inançsızlığına inanmak lazımmış.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Bahsetmek istemediğn bir şeyden bahsetmek istemediğinden bahsederken, ondan bahsetmiş oluyorsun.
Tıpkı; düşünmekten korktuğun şeyleri  düşünmek istemediğini düşünürken, onları düşünmen gibi bir şey.

Gözlemliyorum.
Bakıyorum, izliyorum, çok eğleniyorlar.
Konuşuyorlar,gülüşüyorlar,anlaşıyorlar bir bakışla, bir mimikle.
Kendi etrafında oluşturdukları sihirli çemberin içinde, bu çemberin dışında kalanların
ulaşamayacağı bir dünya yaratmışlar.
Çember tamamlanana kadar girdiniz girdiniz, yoksa bir daha onların bir parçası olma şansınız yok.
Daha dikkatli izliyorum, gerçek mi diye bu neşeleri. Gerçek gibi gözüküyor.
Gerçek değilse de kendi kendiilerini kandırıyorlar ve bundan çok memnınlar. Yakalarından tutup ''uyanın, hiçbir şey yaptığınız yok, eğlenceleriniz sahte '' diye silkip - yalan yada gerçek eğlencelerini bölmek istiyorum.



4 Aralık 2012 Salı

Tanımadığın biriyle tanışmak zordur.

Tanışmış olduğumuz birisiyle olan mesafenizi,

Onu asla tanımamış olduğunuz ana yere çekmek

Taktir edersiniz ki 

Daha zordur...



1 Aralık 2012 Cumartesi


Yağmur şiddetiyle yağıyordu;

Çekmeceden sirkeci trenine bindim.

Dörtlü koltukların en solunda cam kenarında oturuyorum.

Yanımda bir hanım sessiz, sakin en önemlisi de sessizliği.

Karşımda ise 20 erinde bir kız, muhtemelen Rus ya da Yugoslav

Yanında ki çocuk da 20 erinde, muhtemelen Alman

Birbirlerine yakışıyor gibi gözüküyorlar.

Kız hakkında ilave bir şey söylememe gerek yok ‘‘Rus’’ dedim. Var mı ötesi?

Konuşup duruyor bunlar, Hiç susmuyorlar. 20 – 30 dakika hiç susmadılar.

Konuşsunlar tabi; bana ne?

Şunu fark ettim çocuk Rusça bilmiyor, kızda almanca. (Rusça veya almanca bende bilmiyorum)

Ortak lisan olarak İngilizce konuşuyorlardı.

Hiç susmuyorlar.

Susmuyorlar!

Ben yine pek rahatsız olmam, Yanımda ki hanımefendi?

Hanımefendi dayanamayıp başka koltuğa gidiyor.

Tren her geçen dakika sirkeci ye yaklaşıyor.

Zor tutuyorum kendimi.

Çat pat bir şeyler anlasam da İngilizce konuşamıyorum.

Zor tutuyorum kendimi…

‘‘siz, sevgili olan kardeşlerim
 Konuşmasanıza siz
 Neden konuşup duruyorsunuz? Kız çok güzel, senin için aynı şeyleri söyleyemem.
 Belli ki tartışmışsınız, ama birbirinize karşı boş değilsiniz.
 Öpüşün işte.
 Konuşarak hangi mesele çözüldü ki dünyada?
 Susun ve hemen öpün birbirinizi.’’



Diyemedim ya la…
Üç dakikalık bir şakıdan, bütün okul hayatımda öğrendiğimden fazlasını öğrendim.

Bruce springstee