1 Aralık 2012 Cumartesi


Yağmur şiddetiyle yağıyordu;

Çekmeceden sirkeci trenine bindim.

Dörtlü koltukların en solunda cam kenarında oturuyorum.

Yanımda bir hanım sessiz, sakin en önemlisi de sessizliği.

Karşımda ise 20 erinde bir kız, muhtemelen Rus ya da Yugoslav

Yanında ki çocuk da 20 erinde, muhtemelen Alman

Birbirlerine yakışıyor gibi gözüküyorlar.

Kız hakkında ilave bir şey söylememe gerek yok ‘‘Rus’’ dedim. Var mı ötesi?

Konuşup duruyor bunlar, Hiç susmuyorlar. 20 – 30 dakika hiç susmadılar.

Konuşsunlar tabi; bana ne?

Şunu fark ettim çocuk Rusça bilmiyor, kızda almanca. (Rusça veya almanca bende bilmiyorum)

Ortak lisan olarak İngilizce konuşuyorlardı.

Hiç susmuyorlar.

Susmuyorlar!

Ben yine pek rahatsız olmam, Yanımda ki hanımefendi?

Hanımefendi dayanamayıp başka koltuğa gidiyor.

Tren her geçen dakika sirkeci ye yaklaşıyor.

Zor tutuyorum kendimi.

Çat pat bir şeyler anlasam da İngilizce konuşamıyorum.

Zor tutuyorum kendimi…

‘‘siz, sevgili olan kardeşlerim
 Konuşmasanıza siz
 Neden konuşup duruyorsunuz? Kız çok güzel, senin için aynı şeyleri söyleyemem.
 Belli ki tartışmışsınız, ama birbirinize karşı boş değilsiniz.
 Öpüşün işte.
 Konuşarak hangi mesele çözüldü ki dünyada?
 Susun ve hemen öpün birbirinizi.’’



Diyemedim ya la…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder